Baharın kendini göstermeye başlaması ile kışın
kapandığımız şehrimizden çıkmaya karar veriyoruz. Bunu için bir süredir uçak
biletlerini takip ettiğim ve gitmeyi de istediğimiz Belgrad’ı tercih ediyoruz. http://www.flypgs.com/ deki kampanya ile
aldığımız bilet ile (İzmir aktarması dahil, 2 kişi gidiş dönüş 600 tl ye aldık
biletlerimizi) 26-29 mart da Belgrad’dayız. Biletten sonraki 2. Konu tabi ki
otel. Otel için ben tüm seyahatlerde http://www.booking.com/
‘u tercih ediyorum. Yine oradan şehir merkezinde hem ucuz hem de merkezi ve
temiz olan hotel argo yu tercih ettik http://www.booking.com/hotel/rs/argo-garni.tr.html?sid=4b85c7425c6e4f8929041209643ddd1d;dcid=1;no_rooms=1;req_adults=2;req_children=0&
Otel, Slavija Meydanı ile Hotel Moskova arasında.
havaalanından otele transfer de çok kolay. Valizlerimizi alıp gümrük
kontrolünden çıkmadan 50 eur bozduruyoruz. Havaalanın da 1 eur 117 dinar. Şehir merkezinde daha iyi bir kur
ile bozduracağımızı biliyorduk ama “döviz bürosu bulabilir miyiz?” gibi
endişelerimiz vardı o yüzden ne az olsun ne çok diye düşündük. Ama siz endişelenmeyin şehir içinde her köşede döviz bürosu var en kötü kur 119,5’.
Hatta 120,5 dan bile bozduk. Dinarımızı da cebimize koyup dışarı çıktığımızda
A1 numaralı minibüs kapıda bekliyordu. Ayrıca bir sürüde taksici “ gel abi
atalım gideceğin yere” modunda çok da rahatsız etmeden tekliflerde bulundular.
Biz ilgilenmediğimiz söyleyerek A1’e doğru devam ettik. Ücret kişi başı 300
rds, bu vasıta 20 dk da bir havaalanından Slavija meydanına kadar gidiyor.
Ücreti araçta şoför topluyor. Şehir merkezine yaklaşık 40 dk da varıyor. Bizim
otelimiz A1 in son durağı Slavija meydanına 10 dk yürüme mesafesi olduğundan
bizim için çok rahat bir ulaşım biçimi oldu. Ayrıca geliş terminalinin bir üst
katına çıkıp otobüs ile de şehir merkezine ulaşabiliyorsunuz, ya da “uğraşamam”
derseniz taksiyi de kullanabilirsiniz, taksici abinin söylediğine göre 20 eur ya
gidebilirsiniz.
Hava, seyahatimiz boyunca karşılaştığımız en güzel hava.
Hatta montlarımızı otelde bırakıp çıkıyoruz (siz çıkmayın gece gündüz ciddi
fark var gündüz 20 derece olan hava güneş battığında 8-9 dereceye kadar düştü).
Yoldan geldik açız, Belgrad hakkında en çok duyduğumuz şeylerden biri olan
yemekleri. Resepsiyondan öneri alıp otele en yakın merkez olan Slavija
meydanına gidiyoruz. Aradığımız mekanın adı Restoran Lovac. Burası sembolünden
de anlaşılacağı gibi av etleri sunan özellikle geyik etinin bolca olduğu bir
yer. Haritada işaretli olduğundan
restoranı bulmak zor olmuyor. Nikola Tesla Müze’sine çok yakın.
İçeriyi girdiğimizde “acaba buraya akşam mı gelsek” diye
düşündük çünkü konsept sanki akşam daha bir şenlikli gibi duruyor. Belgrad da
ilk girdiğimiz kapalı mekan olduğundan şaşırdık, sonra alıştık tabi hatta
tatilde sigara içen insanlar olarak hoşumuza bile gitti. Burada kapalı mekanlar
da cayır cayır sigara içiliyor. Birde sanki bütün Belgrad sigara ile doğmuş 7
den 70 herkes tüttürüyor. Menüyü inceledik den sonra işin içinden çıkamayıp
garsondan da tavsiye alıyoruz. Öncesinde 2 kişilik soğuk başlangıç söylüyoruz.
Başlangıç dediğime bakmayın çok aç olmasınız direk doyurur. 3 çeşit kurutulmuş
et, 2 çeşit peynir, bir çeşit börek, biber turşusu içine krem peynir, kaymak,
bizim paprikanın aynısı, birde bizde kuzuların kuyruk yağının kaynatılması ile
oluşan kıkırdak ama sorduk bu kuzudan değil domuzdan yapılmış. Kendisi çok hoşlanmadığımız bir hayvan
olduğundan uzak duruyoruz. Ayrıca masaya gelen ekmek sepeti ayrı bir paragraf
hak ediyor. Pastaneye girseniz poça diye alırsınız. Hem tazecik hem hepsi
birbirinden leziz 4 çeşit çörek-ekmek karışımı bir sepet.
İçecek olarak gözüm şarap menüsüne gidiyor ama öğlen için
bira tercih ediyoruz. Burada yerel biralardan Niksicko var. Tadı içimi yumuşak,
alkolü %4 lerde hafif bir bira.
Ekmekler başlangıç derken aslında epey doyduk ama
garsonun tavsiye ettiği masaya gelen yemekte sunumuyla ve tadıyla tam puan
alıyor. Kızartılmış yufkaların içinde mantar ve soslu geyik eti. Anlatırken bir
daha ağzım sulandı.
Yemeğimizi yedikten sonra aslında programımızda yine
yakınlarda olan Aziz Sava katedrali ve Tesla müzesi vardı. Ama havanında
güzelliğinden faydalanmak için sokaklarda yürüyelim kapalı yerleri yarına
bırakırız diye düşünüyoruz. Çünkü yarın havayı yağmurlu gösteriyor accuweather.
Bunlarda arkadaş 1 ay önce de aynıydı değişir düzelir dedik ama nerde… nokta
atışı tutturdular.
Hedefimiz ,Tasmajdan ve içindeki St Marks Kilisesi,
Sırbistan Ulusal Meclisi, Stari Dvor (eski saray) , Novi Dvor (yeni saray),
Hotel Moskva ve Knez Mihaila caddesinden geçerek Kale ye ulaşmak. Yürümesi çok
keyifli bir rota, ayrıca mesafede insanı bitirecek bir mesafe değil (tabi kale
içinde kendimizi kaybedip oraya inelim buraya çıkalım deyince adım atacak
halimiz kalmadı)
Rotamız doğrultusunda önce Tasmajdan’a uğruyoruz. Çok büyük
olmayan ama eski olduğu ağaçlardan belli olan bir park. Genel olarak Belgrad
yeşil bir dokuya sahip. Binalar yüksek eski görünümlüde olsa şehrin bir çok
yerinde irili ufaklı parklar mevcut. Ayrıca çevresinden bizim şehircilik
kafamıza hiç uymayan (!) koca koca ormanlar mevcut. Birde bu ormanlarından
arasından geçen 2 dev nehir sava ve tuna. Neyse konumuza dönelim, Tasmajdan’ ın
içinden geçerek St. Marks Kilisesi’ni görüyoruz. Sırp-Ortodoks kilisesi yapısı
Bizans mimarisinin canlandırılması şeklinde yapılmış. Dışardan sade görüntüsü
içeri girdiğimizde daha çok kendini belli ediyor.
Tasmajdan Parkı |
TASMAJDAN İÇİNDEN St. Marks Kilisesi |
TASMAJDAN |
St. Marks Kilisesi |
Çok yakınında Sırbistan Ulusal Meclisi var. Buraya
gelirken yolda bir bina daha gördük bu ne ola ki diye bakarken posta binası
olduğunu öğrendik. Baya büyük dışı da oldukça şekilli kale bu mu la diye bile
düşündük o şekil yani. Meclis binası bulunduğu meydan güzel görünüyor. Ama işi
daha enteresan kılan önündeki heykeller. İnsan ve at heykelleri benim gibi
heykele çok merakı olmayan birine bile ilginç geldi. Meraklıların daha ilgisini
çekeceğini düşünüyorum.
Sırbistan Ulusal Meclisi |
Sırbistan Ulusal Meclisi |
Meydanı ve yolu geçtikten sonra karşımızda Yeni ve Eski
Saray uzaktan kendini belli ediyor.
Ulusal meclisin önünden Eski Saray |
Barok tarzda olan bu 2 sarayı da yine
heykeller süslüyor. Aralarında parkta çiçekleri ve çimenleri ile
görselliklerini arttırıyor.
Artık Terazije Caddesindeyiz, kaleye doğru yolumuza
devam ederken solda Hotel Moskva mermer dış cephesi ile karşımızda. Benim
binanın yapısından çok zamanında bir dünya ünlü insanın gelip burada kalması
ilgimi çekti. Zamanında dediğime bakmayın zamanımızın Hollywood yıldızları da
burayı tercih etmiş. Kimler kalmış bu Hotel Moskva da derseniz birkaçı şu şekilde,
Albert Einstein'den Maxim Gorky'e, Mahatma
Ghandi'den Pavarotti'ye, Brad Pitt'ten Kirk Douglas’a.
Hotel Moskva |
Hotel Moskva Önündeki Havuz |
Hotel Moskva dan kısa bir
yürüyüş ile Knez Mihaila caddesinin başlangıcına geliyoruz. Gitmeden okuduğum
yazılarda burayı İstiklale benzetmişler, nerden bakmışlar benzetmişler
anlamadım İstiklalin küçük bir bölümü belki olur. Ama kalabalık, sokak müzisyenleri, sokak
sanatçıları açısından biraz andırıyor.
Knez Mihaila |
Knez Mihaila |
Knez Mihaila da Sokak Ressamı |
Birde Belgrad’ın birçok yerini güzel
yapan bence en önemli faktör şehir de yaşayan genç ve dinamik nüfusun bu
dinamizmi her yere yansıtması. İnsanlar neşeli, kıpır kıpır, güzelliklerinden
bahsetmeye gerek bile yok. Harbi güzel insanlar. Bu konu ile alakası yok ama
bir diğer dikkatimi çeken şey herkesin kucağında 2 çocuk olması, genç insanlar
ama hepsi 2 şer 3 er doğurmuş. Onların cumhurbaşkanı bizimki ile aynı fikirde
ise dediğini yaptırmış J. Bu genç nüfus yol
üzerindeki her Cafe’yi doldurmuş havanında güzel olmasını fırsat bilip herkes
sokaklara çıkmış.
Knez Mihaila caddesinden
Kale Meydana doğru yürürken sağ tarafta Republic Square’i görüyoruz. Meydanın
ortasında atının üzerinde Prens Mihailo Heykeli, eliyle İstanbul’u işaret
ediyor. En bilinen özelliği Sırbistan da ki Osmanlı hakimiyetine son vermesi.
Herhalde buradan gaza gelerek eliyle İstanbul’u işaret eden heykeli
yaptırılmış. Heykelin arkasında Sırbistan Ulusal Müzesi göze çarpıyor. Yolun
karşısında da Ulusal tiyatro mevcut. Osmanlı hakimiyetindeyken bir İstanbul
kapsının da burada olduğu söyleniyor. Ama bağımsızlıklarının ilanından sonra
Osmanlı izlerini ortadan kaldırırken bı kapıda yıkılmış. Meydan diğer yerler
gibi kıpır kıpır. Eğer Knez Mihaila istiklal ise burasıda Taksim diyebiliriz.
İnsanların buluşma noktası. Çevresin de yine cafeler publar tıklım tıklım. Biz
çok oyalanmadan kaleye doğru yürümeye devam ediyoruz.
Republic Square |
Kaleye Knez Mihaila
üzerinden gelirseniz girişinizde İstanbul kapısından olacak. Diğer kapılara
göre daha ihtişamlı ve merkezi olan kapıda bu. Kapının arkasından görünen saat
kulesi de içinde olduğunuz atmosferi pekiştiriyor. Kale içinde gitmişken
görmenizi önereceğim yapılar,
Ruzika Kilisesi: Küçük gül
anlamına geliyor. Osmanlı döneminde barut deposu olarak kullanılmış.
Damat Ali Paşa türbesi:
Çok ufak bir türbe ama ecdadımızın mezarı, gitmişken bir fatih-a okumak lazım
Sokullu Mehmet Paşa
çeşmesi: Kaledeki ender Türk izlerinden biz gittiğimiz de bakımsızdı
Roma Kuyusu Tam olarak ne
amaçla kullanıldığı bilinmiyor ama ürpertici. Hitchcock bile görmüş ve
“ürpertici” bulmuş.
Victor Anıtı: 1928 de
Selanik cephesindeki başarının sonrasında yapılmasına karar verilene çıplak
adam heykeli. İlk önce şehrin merkezine dikeceklermiş ama sonra her gün bu
çıplak adamı görmeyelim deyip daha az görecekleri bir yere dikmişler. Şimdiler de
şehrin simgelerinden birisi.
Zindan Kapısı: Macarlar tarafından inşa edilmiş, Osmanlı
fethinden sonra bu ismi almış.
Gün batımının yaklaşması ile kalenin Sava ve Tuna ya
bakan bölümünde inanılmaz manzaralar oluşuyor. Nehirler sanki şehrin orta
yerinde değil de bir ormanın arasından akıyormuş gibi çevresi yemyeşil ağaçlar
ile kaplı. Fotoğraf çekmeye seyretmeye doyamıyoruz.
Birde kale nehir kıyısından
nasıl görünüyor diye düşünüp aşağıya iniyoruz. Uzun bir yürüyüş ile nehir
kenarından aşağıdan da manzara muhteşem.
Sava kıyısından uzun bir yürüyüş ile
Knez Mihaila ya yeniden çıkma derdindeyiz bir şeyler yeyip içelim diyoruz ama
yorgunluktan adım atamayacak hale gelmişken ilk korsan 2 nolu tramvay
deneyimini yaşamaya karar veriyoruz. Hızır gibi imdadımıza yetişiyor. Yoksa o
yokuşu tekrar yürüyerek çıkmak imkansız. 1 durak sonra caddenin başlangıcından
tramvaydan inip az önce keşfettiğimiz bir mekana oturuyoruz. Cadde kenarında
şarabımız tatlımız ile bu akşam yemeğini geçiştireceğiz öğlende sağlam yemişiz
çok acıkmadık.
Sonra yürüyerek otelimize geri dönüyoruz yol üzerinde ufak bir
sürpriz ile karşılaşıyoruz. Londra da izlediğimi Mamma Mia müzikali bu akşam
burada gösteriliyor. Biletler tabi ki çok önceden tükenmiş. Böyle bir araştırma
yapmadığımıza biraz üzülüyorum ama tesellimiz Allahtan daha önce izlediğimiz
bir müzikal olması.
2. gün yine Belgrad dayız...
İlk seferinde 2 ay önce çok önyargılarla gittim ve çok memnun kaldım . İnsanlar dost canlısı ve kaybettigimiz pek çok değerler yaşıyor Mart başı gibi tekrar gittim işin tuhaf tarafı istememe rağmen yoğun ısrarlar nedeniyle tanıştıgım insanların evlerinde misafir olarak kaldım, tanımadıgım insanlar hediyeler verdiler . Gitmek isteyen arkadaşlara tavsiyem kibar ve saygılı olun ayrıca forumlardan birisinden buldugum bir taksici arkadaşın telefonu ismi vlademir +381 64 1225999 oldukça güvenilir ve dost canlısı.. Size çok ucuza günlük kiralık apartlar bulabilir.
YanıtlaSilBende 2017 ocak sonu şubat başı gibi gitmeyi düşünüyorum ama kış mevsimi olduğu için çok ön yargılıyım. Ölü ve tatsız bir şehirle karşılaşmak istemiyorum. Ki bu eşimle ilk yurtdışı tatilimiz olacak. Bu konuda yorumlarınızı bekliyorum. Yada bu aylarda vizesiz başka bir yer önerinizi..
Sil