2 Mart 2016 Çarşamba

NİCE KARNAVALI



İlk duyduğumda katılmam lazım dediğim Nice Festivali için 6 ay bekleyip plan yaptıktan sonra nihayet beklenen gün geldi. Lafı çok uzatmadan hazırlık konusundan bahsetmek isterim. Daha Haziran Ayından Pegasus ile biletlerimizi aldık, otelimizi ayarlayıp beklemeye başladık. Derken seyahate birkaç ay kala Pegasus Nice seferlerini iptal ettiğini söyledi. THY den aldığım bilet 300 tl daha pahalıydı bari onu ödeyin dedik hiç sallamadılar. Ona göre erken rezervasyonu Pegasus dan yaparken dikkat... yarı yolda kalabilirsiniz :)





Nice ve Cote d'azur şehirleri ile ilgili detayları diğer yazılarda paylaşacağım. Bu yazıda sadece Nice Karnavalından bahsetmek istiyorum.


Her yıl Şubat ayının 2. haftası başlayıp 2 hafta sürüyor. İlki 1876 da yapılmış, her yıl bir konusu oluyor 2016 yılındaki konu Medya idi. Genelde Cuma, Cumartesi, Pazar günleri bir aksiyon oluyor ona göre programa bakmak lazım.


Fiyat tabi ki her yıl değişiyordur 2016 da tribün 26 eur ayakta 11 eur. Ücretlerden bahsetmişken bence Cumartesi günü yapılan çiçek festivali için 26 eur verip tribünde oturabilirsiniz eğer ayakta izlemek isterseniz de deniz tarafından izlemenizi öneririm güneş arkanızda olacağından daha iyi fotoğraf çekebilirsiniz. Akşam ki geçişlerde de kesinlikle ayakta seyretmenizi öneririm. Tüm geçişler önünüzde, elinizi uzattığınızda dokunabileceğiniz mesafede oluyor. Tribünlerden seyredenler olaya biraz daha uzak.








Karnaval Cumartesi günü (13 şubat) saat 14:30 da çiçek geçişi ile başladı. Çiçekler ile süslenmiş 20 araç sahil de yaklaşık 2 saat süren süper bir geçiş yaptı. Geçiş süresince araçların üstlerindeki rengarenk çiçekleri insanlara dağıtıyorlar. Dansçılar, sambacılar, orkestralar tam anlamı ile muhteşem bir seyir zevki. Bu arada bütün festivallerin adeti mi bilemiyorum ama tüpte, sıkılan macun iğrenç bir şey ve ilk bulaştığında leke yapıyor. Eğer üzerinize gelirse, ki gelmemesi mucize olur, hemen silmeyin biraz bekleyince donuyor daha rahat dökülüyor. Ama en garanti tedbir leke olmasından endişelenmeyecek kıyafetler giymek.









Gece aktivitesi "Işık Geçidi". Bu senenin konusunun medya olduğunu söylemiştim, medya ile alakalı birbirinden ilginç tasarımları ile 17 araç, 30 koca kafanın ve dünyanın birçok yerinden gelmiş dans ve müzik grubunun geçişi çok çok eğlenceli. Saat 21:30 Medya kralı ve Kraliçesinin geçişi ile ışık geçişi başlıyor.












Karnaval alanı ve ile ilgili birkaç pratik bilgiden bahsedeyim. Paris saldırısının etkisi ile güvenlik önlemleri çok sıkı biletinizi alırken bahsedeceklerdir ama yanınızda cam ve teneke kutu almanız yasak. Karnaval alanında yiyecek veya içecek satılan bir yer yok. Bilet alabileceğiniz gişelerin yerleri haritada belirlenmiş oluyor, biletlerinizi başlama saatinden 2-3 saat önce almanızda fayda var.





  


































21 Şubat 2016 Pazar

BERLİN GEZİ YAZISI



Berlin Dom (berlin katedrali)


8 günlük Almanya seyahatimizin son 3 gününü Berlin de geçireceğiz. Bu büyük şehrin hakkını vererek gezmek için en az 3 gece burada kalmanız gerekiyor. Bavyera Şehirleri ve Romantik Yol'dan sonra Berlin bizde "köyden indim şehre" havası katıyor. 

Berlin gerçek bir metropol, bir dünya başkenti. 70 sene önce atlattığı badireleri bir yandan hafızalarda tutmaya devam ederken bir yandan da o durumdan ne kadar uzaklaştığını çok net gösteriyor. 

Berlin’e gittiğinizde etkileneceğiniz, doğrudan size hitap eden kesin bir şeyler bulacaksınız. Berlin Almanya’nın Başkent’i olduğu kadar, “Sanatın, Eğlencenin, Tarihin, Özgürlüğün de başkenti”. Özgürlük konusunda Berlinlilerin rahatlığına sıkça rastlayacaksınız, hatta bununla ilgili okuduğum “Berlin de Berlin Duvar’ı ile birlikte tabular da yıkılmış. Her şey gözler önünde yaşanabiliyor” yazısı durumu özetliyor.

Federal Almanya'dan Kalan trafik ışığı


Bizim otelimiz Alexanderplatz daydı (H2 Berlin hotel). Oteli bulmamız kolay oldu ancak burada bir sürpriz ile karşılaştık. Otopark fiyatları çok yüksek (yarım saati 2 eur yol kenarları). Çevrede bedava yer bulmak imkansız. Ücretsiz olan sokaklara bırakmak için metro ile en az 3-4 durak gitmeniz gerekiyor. Arabayı otele o kadar uzağa bırakmak istemediğimiz için Park Inn Radisson Otelin kapalı otoparkına bıraktık. Buranın günlüğü 20 eur civarı.

Otel oldukça merkezi. Alexanderplatz'a yürüyerek 5 dakika kadar, ayrıca Berlin Bira Festivali'nin yapıldığı Friedrichshain' a yine 5 dk yürüme mesafesinde. Otel ekonomik olduğundan her şey ucuzluğa endeksli, kahvaltı salonu, odalar, lobi, lüksten uzak sade ama kullanışlı. 

Berlin de yürüyerek şehir turu atmak zor, mesafeler yakın değil. gezilecek yerlerin aralarında epey mesafeler var. Bu yüzden günlük metro bileti almanız faydalı olacaktır. 2 durak demeyin binin metroya. Yoksa bizim gibi canınız çıkar, otele zor atarsınız akşam kendinizi :)

Biz Berlin turumuza Charlotthenburg Sarayından başladık. Berlin'nin en büyük sarayı, bahçe peyzajı görülmeye değer. Ancak bizim hem bu turumuz da hemde daha önce Viyana da gördüğümüz saraylardan çok farklı değil.

Charlotthenburg Sarayı


Charlotthenburg Sarayı Bahçesi


Buradan metro ile Ku-Damm'a gidip uzun bir yürüyüşe başladık. Bizi bizden alan da bu keyifli ama uzun yürüyüş oldu :). Ku-damm caddesi ünlü markaların mağazalarının olduğu lüks bir alışveriş caddesi. Hem insanları hem vitrinleri seyrederek yürümek gayet keyifli, orjinal mağazalar da mevcut. 

Kurfuerstendamm Ku-damm Caddesi

Ku-Damm da bir Hediyelik Eşya Dükkanı

Gire çıka Kaiser-Wilhelm-Gedächtniskirche' ye kadar yürüdük. Bu protestan kilisesi 2. dünya savaşı sırasında bombalanmış kubbesi zarar görmüş o tarihten beri de herhalde unutmamak için bu şekilde bırakmışlar.

Kaiser-Wilhelm-Gedächtniskirche


Bu kubbesi yıkık kiliseden birkaç fotoğraf alıp Zafer Anıtına doğru yürüyoruz.


Anıta giden yol Berlin'in en büyük parklarından birinden geçiyor. Parkın bir ucundan girip diğer ucundan çıkmak içeride biraz turlayalım, oturalım bir bira içelim, azıcıkta cıbılları seyredelim derseniz en az 3-4 saat sürer. Cıbıllar demişken başta yazdığım gibi Berlin de birçok şey gözler önünde yaşanıyor. insanlar tamamen çıplak güneşleniyor, belediyede terlediklerinde serinlesinler diye her yere duşlar koymuş. 


Parkın içinde bu kadar yürüdükten sonra hedefe ulaşmadan oturup birer bire içiyor biraz dinleniyoruz.










Zafer Anıtı parkın merkezinde Brandenburg kapısı ise diğer ucunda kalıyor. Yakın gibi duruyor ama mesafe yine fena değil. Biraz da öğlen güneşinin kızgınlığını etkisi ile canımız çıkarak Brandenburg kapısına kadar yürüyoruz. Vardığımızda hep Berlinin simgesi olarak gördüğümüz anıtsal kapı ile karşı karşıyayız. Güzel bir meydan ve anıt.







Brandenburg kapısının hemen yanında Almaya Meclis (Reichstag Building) binası var. Buraya daha önceden rezervayon yaparak girip ziyaret edebilirsiniz. Alman millet vekilleri çalışırken meclis binasına girip cam kubbeye çıkmak ve turistik bir gezi yapmak süper bir şey. Vaktiniz varsa denemelisiniz. Tabi randevu aldığınıza saate dikkat gecikmemeniz lazım.



Almaya Meclis (Reichstag Building)


Buradan yürüyerek yaklaşık 15 dakika mesafedeki Holocaust Denkmal anıtına yani katledilen yahudiler adına yapılmış anıta ulaşabilirsiniz. Farklı ebatlarda sütunlardan oluşan bu anıt bir labirenti andırıyor. İçine girip kaybolabilir, Almanların tarihleri ile yüzleşmelerine şahit olabilirsiniz.


Holocaust Denkmal




Yine yürüyerek 15 dakika mesafedeki Gendarmenmarkt Meydanına ulaşabilirsiniz. 17. yy sonlarına doğru yapılmış meydanda simetrik olarak Alman ve Fransız Katedralleri ile Alman Ulusal Tiyatro binası bulunmakta. Bu meydanda tabi ki 2. dünya savaşında tamamen yıkılmış ancak sonra birebir aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiş.



Gendarmenmarkt


Yorulduysanız çevrede oturup bir kahve yada bira içebileceğiniz sevimli cafeler bulabilirsiniz. 

Az kaldı sıkın dişinizi 15 dakika yürüme mesafesinde Checkpoint Charlie var. Amerikan askerleri ile fotoğraf çektirmek isterseniz (biz istemedik) 3-5 eur atmanız lazım. İşin bir esprisi kalmamış ama Berlin'in simgelerinden biri olduğu için gelmişken görülmesi gereken yerlerden birisi oluyor.



Checkpoint Charlie





Berlin'i baştan başa yürüdük canımız çıktı adım atacak halimiz kalmadı. Metroya binip kendimizi otelimizin olduğu Alexanderplatz da inip dinlenelim diye düşünüyoruz. Meydan daki marketten ufak tefek atıştırmalıklar alarak otele gidiyoruz. 



Akşam Berlin Dom (berlin katedrali) manzarası eşliğinde Spree Nehri kenarında yemeğimizi yiyoruz. 


Berlin Dom (berlin katedrali)




Ertesi gün planımız da sabahtan East Side Gallery sonra Müzeler adası ve Bergamon müzesi var. 

East Side Gallery, gerçek bir açık hava müzesi. Berlin Duvarını yakından görmek, duvarın yıkıldığı anları hatırlayanlar için zaten başlı başına önemli olay. Üzerine birde Gorbaçov ile Demokrat Almanya başkanı Eric Honecker'in öpüşme anının resmi başta olmak üzere bu tarihe tanıklık eden bir çok karenin bulunduğu duvarı saatlerce gezebilirsiniz. Duvarın sonunda, (başladığınız noktaya göre başı da olabilir :) ) gezi botlarının kalktığı bir iskele ve bu iskelenin yanında bir cafe bulunmakta. Nehre sıfır noktadaki Berlin duvarının dibindeki bu mekanda oturmak çok keyifli. Bir bira içip dinlenebilirsiniz.


East Side Gallery
East Side Gallery


Arkada Berlin Duvarı, Önde Spree Nehri


Buradan müzeler adasına gidip Bergamon Müzesi için sıraya giriyoruz. Eğer sizin gideceğiniz gün saat belli ise biletinizi önceden alıp bu uzun sıralardan kurtulabilirsiniz. Müzeler adası içerideki eserler kadar etkileyici çevreyi seyrederek yaklaşık 45 dk kadar bekliyoruz



Müzeler Adası

Müzeler Adası



İçerideki yoğunluğu optimum koşullarda tutmak için dışarıya çıkan kişi kadar içeriye insanları alıyorlar. Bu durum kapıda sıra oluşturuyor ama içerisini rahat gezmeniz için de süper bir uygulama. İçeriyi rahat gezmek derken, sırt çantası, içecek ile girmek yasak bunun için kilitli bir dolap kiralayabiliyorsunuz. 

Müzede bizden giden önemli eserleri görebilirsiniz. Bergama Athena Tapınağının Girişi, Athena Heykeli, Halep Odasıdır.



Athena Tapınağı Girişi





Bu eserler ile ilgili eski bir tartışma eserlerin satın alınarak mı yoksa gizlice mi gitmiş olduğu. Onlara göre eserler Osmanlı zamanında parası verilip alındığı, Bizimkilere göre de çalındığı ve sergilenmesi gereken yerin doğduğu topraklar olan olan Bergama olması gerektiğidir. Yılda ortalama 1.000.000 turistin ziyaret ettiği ve Almanya'nın en çok ziyaret edilen müzesi olması "eserleri alın sizin olsun" demeyecek kadar kıymetli yapıyor.

Bende oluşan duyguda: "bu kadar iyi korunmuş ve iyi sergilenen eserlerin hak ettiği yer, ona hak ettiği değeri verenlerin elinde olması" yönünde. Sanırım şuanda hak ettikleri değeri görüyorlar.






Giriş ücreti ile birlikte içinde Türkçe seçeneği de olan kulaklarınızı alabiliyorsunuz. Bu sayede eser hakkında detaylı bilgi almanız mümkün. Müzeyi hakkını vererek gezelim derseniz yarım gün vermeniz lazım, önemli eserler hakkında bilgi alayım, tüm müzeyi göreyim derseniz en az 2,5 - 3 saatinizi ayırmanız lazım. Girişi çıkış dinlenelim, derken saat akşam üzeri oldu bile. Biraz atıştırıp Berlin Bira Festivaline geçiyoruz...