2 Temmuz 2017 Pazar

ROMA DA DÖRT GÜN





Roma tatilimizi ekonomik uçak biletleri ve oteller nedeni ile kışın organize ettik. 2 Şubat - 5 Şubat tarihleri arasında keyifli ve sorunsuz bir tatil geçirdik. Öncelikle Roma'yı kışın gezmenin avantajlarını düşündüğümüzde bir çırpıda şunları sayabiliyoruz;
  • Her yerde karşılaştığınız sıralar bu mevsimde daha kısa, 
  • Bizim şansımıza mı öyle denk geldi genelde böylemdir hava dondurucu değil, yağmur çok yok,
  • Uçak & Otel fiyatlarının yaza göre çok hesaplı olması,
  • Şehir yaz ile kıyaslandığında boş, görmek istediğiniz yerler için itiş kakış yaşamanıza gerek yok.

Roma'ya inişimiz yerel saat ile 13:00 de oldu. Sorunsuz rahat bir yolculuktu. Pasaport için bence uzun ama roma için hiçte uzun olmayan bir sıraya girdik. Birçok ülkenin pasaport sırasının aksine burası gayet düzenli ve çalışanların çok olduğu bir hava alanıydı. Pasaport sırasında Yunanistan vizemiz ile sorunsuz geçip bagajımızı almak için konveyör banda geldik. Her seyahatte aklımıza gelen korkulu rüya bu sefer başımıza geldi. Serap'ın bagajı çıktı ama benimki çıkmadı. Uzun bekleme kayıp kaydı işlemleri vs sonrasında tam alandan çıkacaktık ki ne göreyim… Valizim sanki annesini arayan yavru kedi gibi bir köşede beni bekliyor. Çok sevinerek terminalden çıktık. Ama bu seferde 4 eur ekonomi yapayım diye aldığım otobüsün saati geçmiş. Bu firmaya ait diğer otobüste 1 saat sonra. Tren ile Terminiye yarım saatte 28 eur verip gitmek mi, yoksa 1 saat bekleyip hiç para vermeden, 1 saatte otobüs ile Terminiye gitmek mi arasında karar vermem gerekti. 28 eur’ya 1,5 saat kazanmayı tercih edip tren ile gitmeye karar verdik. Havalanı-Termini toplu ulaşımı için otobüs ve tren seçeneklerinin 2’si de kolay ulaşabilir yollar. Tren yarım saatte gidiyor bir kişi 14 eur. Otobüs 1 saatte gidiyor 1 kişi 6 eur. Otobüs biletini internetten önceden alırsanız kişi başı 2 yada 3 eur avantaj elde edebiliyorsunuz. Ama bu avantaja değmez çükü birden fazla otobüs firması var. O esnada hangisi uygun ise ona binmek en doğrusu. Bana sorarsanız özellikle Havaalanından şehir merkezine gidişte tren kullan çünkü vakit değerli.

Bu sefer otel olarak 4 yıldızlı şehir merkezinde birçok noktaya yakın bir otel tercih ettik. Erken rezervasyon ve pahalı sezonda gitmediğimiz için 3 gece kahvaltı dahil 2 kişi 1.200 tl verdik. Bence gayet uygun bir fiyattı kahvaltısı müthişti, odalar geniş konumu süperdi. Otelin ismi Rome Time Hotel. Ayrıca şehir merkezine ana ulaşım noktası Termini’ye de yürüme mesafesinde.

Temini’den otelimize geldik, biraz dinlendikten sonra akşamüzeri hem bir şeyler yiyelim hem de çevre turu atalım diye dışarı çıktık.

Dolaştığımız noktaların detaylı tarihçelerini genelde buradan aktarma taraftarı değilim. Sonuçta Trevi Fountain’in tarihi hakkında detay yazabilecek bilgiye sahip değilim, o iş biraz daha kopyala yapıştıra dönüyor. İnternette merak ettiğiniz yerler, yapılar için sonsuz sayıda bilgiye ulaşabilirsiniz.
Trevi Fountain


Otel merkezde olduğundan bir vasıta kullanmadan Trevi Fountain (aşıklar çeşmesi) gittik. Hava kararmış ve kalabalık oldukça fazlaydı. Ne olursa olsun bu çeşme gibi daha önce defalarca kez filmlerde, fotoğraflarda vs gördüğünüz meşhur yapıları canlı canlı karşınızda görünce içinizde güzel bir his oluyor. Sanırım bu his insana sürekli yeni yerler görme isteğini aşılıyor.

Trevi Fountain

Süper bir yapı kalabalık selfi vs derken gündüz gözüyle bir kez daha görmek üzere Piazza Novana ya doğru yürüyoruz. Yolumuzun üzerinde antik romadan kalma muhteşem bir tapınak olan Pantheon bulunuyor. Başından geçen onca badireye rağmen hala sapasağlam ve görkemli. Kocaman bir kubbesi var. Kubbenin tepesi güneş ışığı alması için açık bırakılmış. İnsan yağmur yağdığında içeriye su dolmuyor mu diye düşünmeden edemiyor?

Pantheon

Pantheon İç

Pantheon Kubbe



Pantheon’un yanından Pizza Novano’ya doğru yürürken tapınağın yan tarafında küçücük bir dükkanda (İl Panino İngegnoso) İspanyol tapaslarına benzer küçük ekmek dilimleri üzerine soslar ile atıştırmalıklar hazırlayan süper tatlı bir dükkana denk geldik. Burada durup 2 bira bir tapak atıştırmalık ile yola devam ediyoruz. Mekanda mezeleri hazırlayan hanım efendide çok sevimli. Durup atıştırmanızı öneririm.















Okuduğum yazılarda Piazza Navona için kalabalık ve cıvıl cıvıl insanlardan bahsediliyordu. Şubat olmasından dolayı olsa gerek bugün neredeyse bomboş sadece bizim gibi boş sezonu tercih etmiş 20-30 turist vardı. Bu durum bazen güzel bazen sevimsiz bir his uyandırabiliyor. Ben bugün rahat rahat heykelleri inceleyip fotoğraf çekebildiğim için boş olması hoşuma gitti.
Piazza Naovona

 Piazza Navona


Artık iyice acıkıp buraların en iyi pizzacısı olabilecek Baffetto’ya (Pizzeria Baffetto) doğru yürüyoruz. Kapıda 8-10 kişilik bir sıra var. Rezervasyon almıyorlar. Burada yiyeceksen kapıda bekleyeceksin kısacası. Beklerken yaptığımız sohbette bu sıranın hiçbir şey olduğunu yazın 2 saat civarı bekleyenler olduğunu öğreniyoruz. 2 saat beklemeye değer mi derseniz değer. İçerisi son derece salaş, aynı bizim pide fırını gibi bir fırın, başında da “hacı abi memleket nere?” diyesinizin  geldiği aynı bizim oralardan gelmiş gibi bir İtalyan pizzacı duruyor. Masalar mekanın küçük olmasından dolayı oldukça samimi. Yan masadaki pizzalara bir el atasınız geliyor J bu arada pizza dışında birkaç İtalyan atıştırmalığı da mevcut ama ben hakkımı sadece pizza ile kullanıyorum. Baffetto nun karışık pizzasından söylüyoruz. 2 de bira. Burada hiçbir şeyin standartı yok. Pizzalar daha yeni elde açıldığı belli olacak şekilde hafif yamuk. Kenarları güzel bir kızarmış ekmek kokusu verecek şekilde yanık. Kısacası gerçekten iyi bir pizza. Kesin gidin.

Pizzeria Baffetto

Pizzeria Baffetto


Yemeğimizi yiyip kalktıktan sonra tatlılar için yakınlardaki pastanelere bakıyoruz. Bir tiremisu birde adını bilmediğimiz kremalı bir tatlı yeniden Piazza Novana ya geliyoruz. Burada oturup meydanın ve çevredeki binaların ihtişamını izleyerek tatlılarımızı da yedikten sonra ilk gün için yeterince dolaştığımızı düşünüp otelimize dönüyoruz.


Mevsim şubat hava durumu da yağışlı gösterdiğinden sabahki havanın durumuna göre gideceğimiz yerlere karar veriyoruz. Hava durumu yağışlı göstermesine rağmen güneşli açık bir hava olmasını fırsat bilip açık havada yapacağımız turumuzu yapmaya karar verdik. Öncelikle yine otele yakın olan Piazza Venezia da bulunan Vitoria Emanuele II anıtını görüp buradan otobüs ile Campo De Fiori meydanına gidiyoruz. Piazza Venezia meydanında bulunan Traianus Column (traianus sütünu) kesinlikle görülmeye değer. 119 yılında yapılmış ve neredeyse 1.900 yıldır ayakta duran bu sütun imparator Traianus adına muhteşem zaferleri kutlamak için yapılmış. Tarihçesini ve hikayesini okumanızı tavsiye ederim.

Traianus Colmn

Vitoria Emanuele II  Anıtı




Otobüsten inip Campo De Fiori'ye doğru yürürken yol üzerinde Leonardo da Vinci gördük. Hem burayı gezmeyi planlamadığımızdan hemde Rome Pass kartın burada geçmemesinden içeriyi gezemedik. Ama müzenin avlusunda sergilenen Leonarda eserleri bile oldukça ilgi çekiciydi.










Gece gündüz çok hareketli olan Campo De Fiori Pazar günleri hariç, gündüzleri birde Pazar kuruluyor. Orijinal peynir, sos ve makarnalar tadıp satın alabileceğiniz güzel bir Pazar bu. Bizde buradan 4 tane sos alıyoruz, gerçekten çok lezzetli. Bu güzel meydanda bir cafede oturup birde kahve içip Colosseuma doğru yola çıkıyoruz.





Campo De Fiori Pazar kahve molası

Campo De Fiori Pazar Soslar

Campo De Fiori Pazar ev yapımı makarnalar

Campo De Fiori Pazar


Campo De Fiori'nin çok yakınında olan Largo Torre Argantina kalıntılarına doğru yürüyoruz. Roma da her yer açık hava müzesi her yer tarih. Buranın tarihteki önemi, M.Ö 44 yılında Jül Sezarın manevi oğlum dediği Brütüs tarafından ölüdürüldüğü ve meşhur "sendemi Brütüs" sözünü söylediği yer olması. 3 ayaklı sütun da yine ayakta kalan önemli yapılardan.

Largo Torre Argantina

Largo Torre Argantina

Largo Torre Argantina



Colloseum'a gelmeden size Roma Pass Kart hakkında da biraz bilgi vereyim. Bu kartın asıl amacı toplu ulaşım araçlarından ücretsiz yararlanma, birçok müzeye giriş önceliği sağlaması. Ayrıca kartı aldıktan sonra gireceğiniz ilk 2 müze de ücretsiz. İlk kullanımdan sonra 2 gün boyunca toplu ulaşımdan ücretsiz yaralanabiliyorsunuz. Kartın fiyatı 32 eur. Toplu ulaşım kullanacak, en az da 2 müze gezecekseniz, bu müzelere Collosseum da dahil, bu karttan kesinlikle edinin. Belki toplamda 4-5 eur daha pahalıya geliyor olabilir ancak size kazandırdığı zaman inanılmaz. Eğer 2 den fazla sayıda müze gezecekseniz zaten kesinlikle alın. Kartı otobüs yada tramvaya bindiğinizde bir yere sokmanız yada göstermeniz gerekmiyor. İlk kullandığınız esnada kartın üzerine tarih ve saat yazmalısınız. Tabi ki bir kontrol olmadığı sürece bu tarihi ne kadar geç yazarsanız o kadar iyi ama bu riske girmeye de değer mi bilmiyorum. Kart Vatikan Müzelerinde geçerli değil.


Campo De Fiori den Colosseum’a otobüs ile gidiyoruz. Nasıl olsa ücretsiz mantığı ile 1 durak bile olsa otobüse binip enerjimizi idareli kullanma derdindeyiz. Tabi bakmadan sormadan bindiğimiz otobüslerden biri bizi hedefimizden uzaklaştırmış olsa da bu hatalı bindiğimiz otobüsün bahanesi ile Ponte Garibaldi köprüsünden geçerek Tiber Nehri kıyısında kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Avrupa şehirlerinde şehrin ortasından akan bu gibi nehirlere bayılıyorum. Tabi insanların Allah’ın kendilerine bir hediye olarak verdiği bu nehirlere ve doğal güzellikle hak ettikleri değeri verecek düzenlemeleri yapmaları böyle düşünmemizi sağlıyor. Bizde olsa ………. yapardık klişesini yapmayayım. Bizde var nasıl rezil ettiğimiz ortada.

Tiber Nehri


Colosseum’a geldiğimizde girişte kış mevsimi olmasına rağmen uzuuuuun bir sıra görüyoruz, sonrada bir tabela da Roma Pass kart sahipleri için bir yönlendirme. Bu yönlendirme ile 1 dk bile sıra beklemeden Colosseum’a giriyoruz. Kartınız yoksa en az 1,5 saat sıra bekleyip kişi başı 8 eur ödeyip giriş yapabilirsiniz.


Colosseum’u anlatabilecek bir kelimeler yok. Bence muhteşem. İçeride nispeten hızlı bir tur atmamıza rağmen 2 saat civarı zaman geçiriyoruz. Tabi bu zamanın içinde uygun anda selfi çekmek için yaptığımız beklemeler de dahil.






Colosseum’dan çıktıktan sonra hemen karşıda Roma Forumu mevcut. Oldukça büyük bir alan. Kendinizi kesinlikle zamanda yolculuk yapıyor gibi hissediyorsunuz. Roma Forumunun bence en kötü yanı girdiğiniz noktaya yakın bir yerden çıkış yapmanız. Bu durumda önce en sona kadar yürüyüp sonra tekrar geri yürümeniz anlamına geliyor.






Yaklaşık 2 saat de Roma Forumunda zaman geçirdikten sonra akşamüzeri oluyor. Tüm enerjimiz tükenmiş olarak otele dönüyoruz. Otelimiz buradan 10 dakikalık bir yürüme mesafesinde. Bugün akşam dışarı çıkacağız detaylarını az sonra anlatacağım hayatımda gördüğüm en güzel Jazz kulübüne gidip, hayatımda gördüğüm en sıcak ve samimi Jazz grubunu dinleyeceğiz. Barın adı Gregory’s Jazz Club. Konser saat 22:00 de başlayacak. Rezervasyonu Roma’ya gitmeden yapmıştım. Rezervasyonsuz yer bulma ihtimaliniz sıfır. Giriş kişi başı 20 eur. Rezervasyon için internet sitesinden mail ile yapabilirsiniz yada telefon açabilirsiniz. 2 katlı ufak bir clüp. Konser saat 23.00 de başlıyor. İsterseniz daha erken gelip yemek yiyebilirsiniz. Biz o gece yemek tercihini İspanyol Merdivenlerinde atıştırmalıklar olarak değerlendirmek istedik. Bu arada İspanyol merdivenlerinde oturup yemek yemek yasak J. Ben teşebbüs ettim nerden çıktı anlamadım 2 güvenlik görevlisi yanımıza gelip uyardılar.

Yemek için İspanyol merdivenlerinin karşısındaki sokaklarda birçok alternatif bulabilirsiniz. Ancak bunların tamamı daha ziyade turistik yerler. Bu sebeple çok özel bir yemek aramamak lazım. Tabiki de pizza makarna olayı burada da oldukça lezzetli. Yine bu dükkanlardan tatlı alabileceğiniz güzel yerler mevcut. Önünde sıra olan yerleri tercih ederseniz çok yanılmazsınız.











Yemekleri yakınlardaki banklarda hızlıca yedikten sonra daha konser için birkaç saatimiz var. Bu süreyi Piazza Del Popolo meydanında bir cafe de oturarak geçirmek için meydana doğru yürüyoruz. Roma da her sokak müze, her bina tarihi eser gibi. Yol üzerinde dikkatimizi çeken kiliseler binalar çeşmeler ile karşılaşmanız çok olağan. Bu sebeple bu şehirde mümkün olduğunca yürüyerek gezmek gerekli.

Del Popolo meydanına geldiğimizde hızlı bir yağmur başlıyor. Çok detaylarına bakmadan meydana bakan bir cafeye oturup bir şişe lazio şarabı söylüyoruz. Fiyat 20 eur. Yağmur, meydan, insanlar izlemesi çok keyifli. Burası için belirtmek istediğim konu fiyatların uygunluğu servisin sıkıcılıktan ve ısrardan uzak ancak bir o kadarda ilgili ve alakanın olduğu bir servis olması. Normalde Serabın alkol ile çok arası yoktur. Birer kadeh şarap sipariş edecektik ancak ayıp olur diye düşünüp bir şişe söyledik. Bizden sonra yan masalara oturan ve sadece su içip kalkan insanları görünce bu endişemizin de yersiz olduğunu fark ettik. Tabi birde bu durumu yazın insanlar kapıda sıra beklerken gözlemlemek lazım…




Konser saati yaklaştı, yağmurda durdu. Artık yavaş yavaş Gregory’se doğru gidiyoruz. Mekana geldiğimizde rezervasyon kontörlünden sonra üst katta bize ayrılmış bölüme geçiyoruz. İnanılmaz dar ve ufak bir ortam olduğu için 1 kişilik alanı bile değerlendirmişler. Biraz sıkışık hissi verse de müzik başladıktan sonra buna değer diyorsunuz. Eğer bir gece değişik ne yapsak diye düşünüyorsanız kesinlikle burayı denemelisiniz. 23:00 de başlayan konser müthiş performanslar ile saat 01:00 de bitiyor. Otele burayada yürüme mesafesinde. Yoğun keyifli yorucu geçen günün sonunda dinlenme zamanı geldi. Yarın da çok işimiz var. Gündüz Vatikan, akşam st Angelo…




Beklediğimiz yağmur bugün yüzünü gösterecek gibi duruyor. Bu sebeple Vatikan turunu doğru güne almışız. Vatikan’a ulaşımı metro ile rahatça yapabilirsiniz. En merkezi olması nedeni ile Termini istasyonundan Battistini yönüne giden kırmızı hatta bindiğinizde Vatikan’a çok yakın bir nokta olan Lepanto durağında inerek gidebilirsiniz. İndiğinizde yön tabela vs aramaya gerek yok kalabalığı takip ederek Vatikan’nın duvarlarına ulaşabilirsiniz. Biz öncelikle Aziz Petrus Bazilikası ile turumuza başlamak istedik. Kış ve boş bir sene olmasına rağmen bazilikanın giriş sırası Piazza San Pietro meydanı içinde bir yarım ay yapacak kadar uzundu. Pass kartın burada bir önceliği olmadığını bilsek de güvenlik noktasına doğru sıraların yanından “acaba öncelikli bir sıra varmıdır” diye bakmak için yanaştık. O da nesi 20-30 kişinin olduğu sebepsiz bir şekilde insanların orada sıraya girmediği bir sıra daha gördük. Türkiye de yaşadığımızdan kaynak yapma konusunda istemesek de sevmesek de bir içgüdüsel yatkınlığımız var. Sanki hep orada bekliyormuş gibi sıraya girdik beklemeye başladık, Aziz Petrusun kadrolu delisi olduğunu düşündüğümüz bir amcada bizi teşvik eder el hareketleri ile burada sıraya girebileceğimizi anlatarak bizden sonra uzun bir sıranın burada da oluşmasını sağladı. Sonuç olarak min 2 saat bekleyip gireceğimiz bazilikaya 15 dakika bekleyip giriş yaptık. buraya giriş ücretsiz sadece çanta ve üst araması yapılıyor. Yiyecek içecek sokmak yasak. ancak her turistin çantasında olabilecek su, sandviç kraker gibi basit şeylere de ses çıkarmıyorlar.

Aziz Petrus Bazilikası’nın içi çok etkileyici. Birde Roma ve Vatikan’ın beni en çok etkileyen noktası buralara gelmeden çok severek izlediğim birçok filmde geçen yerleri şimdi canlı canlı görüyor olma hissi.










Aziz Petrus Bazilikası’nın içindeyken tavandaki Mikalenjelo çizimini seçmeniz ve anlamanız mümkün değil. Buraya gelmeden önce bu figürün daha büyük olduğunu düşünmüştüm. Yanılmışım. Bizim yukarılara çıkma niyetimiz zaten vardı, şimdi yakından görmek istediğimizden biraz daha arttı.





Aziz Petrus Bazilikası’nın kubbesine çıkma konusunu anlatmadan önce kısa bir bilgi vereyim ben 110 kg 195 cm boyunda iri yarı biriyim. Bugüne kadar herhangi bir klostrofobi gibi fobim yoktu.

Aziz Petrus Bazilikası’nın öncelikle bazilikanın içini görebileceğiniz 1. Katına, sonrada kubbenin dışından ön tarafta muhteşem bir Roma ve Piazza San Pietro manzarası, arka tarafta Vatikan Bahçeleri ve Sistina Şapelini kuş bakışı seyredebileceğiz  2. Katına çıkıyorsunuz. İlk kat için kişi başı 4 eur karşılığı asansör kullanabilirsiniz, devamı için tek seçenek, inanılmaz dik, inanılmaz dar, merdiven aralıkları 5 cm olan, tutunacak hiçbir yer olmayan, yer yer bulunduğunuz yeri daha da bir dar yapan üzerinize doğru kavislerin geldiği, bilmem kaç basamağı çıkmanız gerekiyor. Merdivenlerin bu kadar dar ve benim cüssem nedeni ile tırmanmanın zor olmasına ilave birde önünüzde arkanızda sizi itekleyen çekiştiren insanların olması durumu daha da bir çekilmez hale getiriyor. Bu duygular ile yaklaşık 15-20 dk süren tırmanışın ardından gözüm ne manzara gördü ne Piazza San Pietro gördü, ne kalabalık gördü. Aklımdaki tek şey buradan nasıl tekrar aşağıya ineceğimdi. Şaka bir yana gelmişken görülmeden tecrübe edilmeden gidilmemesi gereken bir yer. Naçizane önerim, kesinlikle ilk bölümde asansör kullanın zaten ikinci bölüm canınıza okuyacak ve mümkünse sırt çantanızı yanınıza almayın zaten çok dar ve zor olan bir yer birde ekstra yük ile uğraşmamış olursunuz.   









Merdivenleri Çıkarken Ben





Aziz Petrus Bazilikası’nın içinde belli belirsiz seçebildiğimiz Mikalenjelo’nun tavan resmini 1. Kattan biraz daha iyi görebiliyorsunuz.



Yukarıda soluklanıp manzarayı seyredip biraz soğuduktan sonra kaçınılmaz sona, iniş yoluna başlıyoruz. Tahminimden daha kolay bir iniş oluyor. İnişte tek sorun basamakların darlığı; ayağımın sadece 5 te 1’i basamakta, kalanı boşlukta. Yavaş yavaş ilk katın olduğu boşluk terasa kadar geliyoruz. Burada küçük bir büfe var; su, kahve bira, ufak tefek atıştırmalıklar mevcut.  








 Aziz Petrus Bazilikası’ndan çıktıktan sonra Piazza San Pietro da birkaç fotoğraf çekip Vatikan Müzelerine doğru devam ediyoruz. Bu arada yağmur başlıyor ama açık alanda bir işimiz olmadığı için sorun değil.






Vatikan müzeleri için ilk girdiğimiz kapıdan çıkıp Vatikan’ın yüksek duvarları yanından yürüyerek arka taraftaki Müzeler girişine ulaşıyoruz. Bu arada yolda bir sürü bilet yada rehberlik satmaya çalışan insan ile karşılaşacaksınız. Çok dikkate almayın hatta yaka kartları takım elbiseleri vs ile görevli gibi sizinle ilgilenebilirler peşlerine takılmayın. Müze girişi içinde zaman zaman uzun kuyruklar olmaktaymış. Bizim gittiğimiz gün sıra yoktu. Biletimizi alıp içeriye girdik. Burada ilgi alanınıza göre günler haftalar geçirebilirsiniz. Binanın eşsiz güzelliği sergilenen eserlerin güzelliği sizi bir büyünün içine alıyor oradan oraya gezdiriyor. Eğer normal giriş yapıp olması gerektiği şekilde giderseniz müzenin içindeki tüm salonları gezmiş oluyorsunuz. Sadece bir tur atıp ilginizi çeken yerlerde bir iki dakika zaman geçirseniz bile müzedeki turu tamamlamanız 2 saatten önce olamaz. Çok keyifli bir yarım gün geçirdikten sonra çok yorgun ama çok mutlu olarak müzelerin kafesinden kahve alıp bahçede kahvemizi içip gördüklerimizi sindirmeye çalışıyoruz. Akşam oldu istikamet otel biraz dinlenelim son gecemizi geçirmek için yine şehir merkezinde dolaşacağız.












Otele gelip dinlendikten sonra gündüz görme şansımız olmayan St Angelo Kalesine doğru yürüyoruz.  Bizim bulunduğumuz noktadan yani Piazza Navona tarafından St Angelo Kalesine bir köprü ile geçiyorsunuz. Bu köprünün Prag da ki Charles köprüsüne benzediğini okumuştuk. Burasıda en az onun kadar gotik ve heykeller ile süslü. Charles Köprüsü kadar güzel diyemeyiz belki ama süper diyebiliriz. Köprünün sonunda da akşam ışıklandırması ile muhteşem görünen St Angelo Kalesi muhteşem seyir zevki veriyor. St Angelo Kalesine geldiğimizde yan taraftan görülen yüksek bina  Aziz Petrus Bazilikası. Bu noktadan Vatikan’ın bu kadar yakın olacağını düşünmemiştim. Yürüyerek de programa eklenebilecek bir mesafe.









Yanımızdan akan Tiber Nehri, nehrin üzerinde St Angelo köprüsü, karşımızda muhteşem St Angelo Kalesi, arkamızda Aziz Petrus insan bırakıp gitmek istemiyor. Her zaman böyle durulara hazırlıklıyız çantamızdan 2 bira çıkarıp nehrin duvarında manzaranın tadını biraz daha çıkarıyoruz.










Karnımız acıktı havada biraz serin karanlıkta bizi mest eden bu bölgenin gündüz nasıl göründüğünü merak ederek, şehrin içine doğru, yemek yiyeceğimiz, rezervasyon istemeyen ama içerisi de kalabalık olan bir yer arayarak yürüyoruz. Tarif ettiğim gibi yerleri rahatça bulabilirsiniz Roma da. Ne yesem? lezzetli midir acaba? Soruları roma için bir sorun değil. Ne yeseniz lezzetli ve pişman olmuyorsunuz.




Roma'ya vedayı Pantheon Katedralinin karşısında bir restoranda yapıyoruz. Şarap ve 2.000 yıllık manzara başınızı döndürmek için yeterli.








Tatilimizin sonuna geldik. Güzel bir uzun hafta sonu oldu. Kısaca  hava alanı ulaşımından da bahsedeyim. Hava alanına yine Termini İstasyonundan otobüs ile gidiyoruz. Havaalanı otobüslerinin bulunduğu yer istasyonun dışında yan tarafta tek bir perondan oluşuyor. Ön taraftaki belediye otobüslerinin bulunduğu alanda değil. Sanırım 4-5 firma var. Biri hariç hepsi 6 eur. Ucuz olan da sanrım 4 eur. Ama önünde sıra var. değmez. Trafiksiz bir günde otobüs ile havaalanına 45 dakikada ulaşabiliyorsunuz. 


 














 

1 yorum: