19 Nisan 2015 Pazar

NOVİ SAD - BELGRAD GEZİ YAZISI 3. GÜN

Hava dün akşamki gibi yağışlı, hava durumu da saat 4 den önce açmayacağını gösteriyor. Novi Sad da hava kapalı ama yağış yokmuş gibi görünüyor.

Novi Sad'a nasıl gidilir, Novi Sad da nereler gezilir diye bir araştırma yapma şansımız olmadı. Ama ufak bir yer gezilecek birkaç noktası olduğunu düşünüyoruz. Ulaşımda ne kadar zor olabilir ki  

Çok soğukta çok sıcakta gezilebiliyor ama yağmur varsa keyifle dolaşmak imkansız deyip Novi Sad’a gitmek için Otogara gidiyoruz.
Burası da otele yürüyüş mesafesi 20 dk da otogardayız. Her yarım saatte bir otobüs var. Gittiğimizde kalkmasına 10 dk var. Kişi başı yaklaşık 300 dinar. Otobüs hemen bilet alınan yerin önünden kalkıyor. Biletinizi otobüsten de alabiliyormuşsunuz. Biletlerde koltuk numarası var ama sallayan yok. İstediğiniz yere oturabiliyorsunuz. Yaklaşık 1,15 dk süren rahat bir yolculuk ile Novi Sad’a geliyoruz. Otobüs durağı ile tren istasyonu aynı yerde. İndiğimizde dönüş için birde treni soralım diyoruz. Yaklaşık 2 saat sonra bir tren varmış. Hem 1.sınıf hem otobüs ile yarı yarıya fiyat ile. Trenle dönmeye karar veriyoruz ama 2 saat yetecek mi acaba? Haritadan gördüğümüz kadarı ile ufacık bir yere yeter diye düşünüyoruz.


İndiğimiz yerden önce şehrin meydanına doğru yürüyoruz. Otogardan uzun geniş bir caddeden 20 dk lık bir yürüyüş mesafesi. Şehrin merkezi caddelerinden biri olduğu belli bankalar iş merkezleri ile dolu. Yaşayan insanların sıcaklığının aksine binalar ve caddeler soğuk ve itici. Buradaki halk şehrin Macaristan'a yakın olması ile birlikte biraz macar kültüründen de etkilenmiş. Sanırım samimi yardımsever olmaları birazda bunun etkisi ile artmış. Güzellik olarak sırplardan daha güzeller diye duymuştuk çirkin değiller ama seçim yapmak da zor.



Meydan da bir katedral karşısın dada belediye binası mevcut. Güzel mimariye sahip binalar. Çevresi kesin güzel havalarda oldukça hareketli oluyordur. Ara sokaklara gire gire Tuna nehrine doğru yürüyoruz.





Karşımızı çıkan park ortasındaki küçük havuz ve meşhur kuğular gayet güzel. Burası da Belgrad gibi yeşili bol bir şehir merkezi. 







Parkın içinden geçip Tuna’nın kenarına geliyoruz hava kapalı ve soğuk birde burada rüzgar iyice şiddetli köprünün üzerine çıkıp birkaç fotoğraf çekildikten sonra geri yürüyoruz. Az önce gelirken dikkatimizi çeken pastanelerden birine oturup bu soğuk havayı umursamadan ben dışarıdan çok güzel görünen dondurmalardan yiyorum, serapta tiramisu deniyor. İkisi de vasat. Ama hem soluklanıp hem de biraz ısınmak için verdiğimiz bu mola iyi oluyor.

Kısa Novi sad turunu burada bitiyoruz. Ancak 2 saat yetmedi tren garında iyi İngilizce bilen kadının söylediği tren saatini kaçırdık. Bir sonraki tren ya da olmadı yine otobüs için geri yürüyoruz. Eğer Belgrad da bizim gibi zamanınız arttı ise gidip görülebilecek güzel bir şehir.

Tren istasyonuna geldik bir sonraki tren 1 saat kadar sonra üstelik 2. Sınıf iyimi kötümü bilemediğimizden otobüse yöneliyoruz. Orada da İngilizce bilen birisi var (herkes İngilizce bilmiyor ama her ortamda kesin bilen birileri size yardım ediyor). Gittiğimizde kalkmasına 2-3 dk kalan bir otobüs olunca vakit nakittir diyor ve biletlerimiz alıyoruz. Bu sefer otobüs dolu. Hatta ayrı ayrı oturmak zorunda kalıyoruz. Rahat bir yolculuktan sonra Belgrad’dayız.

Yağmur durmuş ama hava hala kapalı ve soğuk. Zemun bölgesine gidip Gardos Kule’sini görme niyetimiz var. Otobüsten inince yine biletimiz olmadan tramvaya biniyoruz. 2 durak sonra ineceğiz. İndikten sonra yaptığımız hesaplara göre en az 4-5 km yürümemiz lazım. Hem yorgunuz hem de görmeye çok değer mi emin olamadığımızdan bu yorgun ile bu kadar yolu yürümekten vaz geçiyoruz.

Önünde bulunduğumuz Usce avm de belki bir kahve içeriz hem de dinleniriz diye düşünüp bir tur atıyoruz ama inanılmaz kalabalık oturacak yer bulmak imkansız. Bildiğim kadarıyla Belgradın içindeki tek avm. Anlıyoruz ki sırp kardeşler avm ye aç. Girişimci bir belediye olsa hemen 2-3 tane daha yapar. Hatta tunanın kıyısında benim gözüme bir yer ilişti bile.

Buradan çıkıp arkasında ki kocaman parkta sava nehrine doğru yürüyoruz. Haritamızda bu bölgede yemek yiyebileceğimiz birkaç yer görünüyor. 


Stara Koliba girişi



Gözümüze kestirdiğimizi oturacağız. Yol bittiğinde değişik ebatlar da yüzen iskele gibi restoranlar görünmeye başlıyor. Tercihimizi en sondaki Stara Koliba dan yana kullandık. Burnun en ucunda olmasından dolayı manzaranın da güzel olacağını düşündük. Yanılmamışız. Güneşinde batması ile eşsiz bir nehir ve kale manzarası eşliğinde akşam yemeklerimizi yedik. Fiyatlar her yer de olduğu gibi makul. Turist gelmiş düdükliyelim diye bir zihniyetin olmadığını her noktada fark ediyorsunuz. 







Fiyatların uygunluğu İtalyan restoranlarında yemeğe cesaret edemeyeceğimiz yemekleri yöneltiyor bizi. Önce deniz ürünleri salatası sonrada black risotto ve garsonun tavsiyesi ile kalamar söylüyoruz. Serap yanında şarap içmek istesek de değişiklik olsun diye ben Sljivovica serap da bira içiyor J. Burada Sljivovica ya bir parantez açmak lazım, shut bardağı ile servis ediyorlar sek içiliyor, tadı hafif tatlı bir rom çağrışımı yapıyor. İçki aslında erik brandysi ve sırpları yerel içkisi. Alkolü %35-55 arasında değişiyor. Sırp rakısıda diyorlar. Benim çok hoşuma gitse de 4 shut dan sonra kendimi bozabilirim diye bıraktım.


Yemekler salata bir harika ama hepsinden güzeli manzara. 



Sava Nehrinin ortasında sallana sallana içkinizi içip, lezzetli yemeklerinizi yiyip birde üzerine dünyanın en güzel manzaralarından birini seyrediyor olmak hem de bu paraya gerçekten başka bir yerde mümkün değildir. %100 tavsiye ettiğim bir mekan daha. 

Yemek içkiler tatlı derken saat epey ilerledi. Kalkıp otele doğru Sava’nın kenarından yola çıktık. Son gecemizde Belgrad bize öyle bir hoşçakalın dedi ki bu şehre bir daha ne zaman gelebiliriz acaba diye düşünmeden edemedik. Eski şehrin yeni şehir tarafından gece manzarası gerçekten mükemmel. Bu manzarayı seyretmeyi de yine %100 tavsiye diyorum. 











BELGRAD GEZİSİ 2. GÜN

Bugün dünkü havadan eser yok, sıcaklık fena değil ama hava hafif hafif yağıyor. Yağmur etkisini arttırmadan önce açık alanda gezeceğimiz yerleri halledelim yağarsa Tesla müzesine gideriz diye düşünüyoruz. 

İlk durak otele çok yakın olan Aziz Sava Katedrali. Burası Ortodoks aleminin en büyük yapısı aslında bir katedral değil kilise, mimarisi cami ye çok benziyor. Bir tek minaresi eksik. Bitiş tarihi 1989 olarak geçiyor ama yapımı devam ediyor. İçerisi inşaat halin de. Dışarıda bir Sava heykeli var. Bir elinde haç bir elince kutsal kitap, denilene göre o kitap tahmin edildiği gibi incil değil kuranmış. Hakkında bir sürü yazı var birbiri ile çelişen yazılarda var. Bu sebeple ben hiç birisini yazmayayım siz okuyun istediğinize inanın. 


Aziz Sava Kilisesi

Aziz Sava Kilisesi içi
Aziz Sava


Kilise gezisinden sonra kısa bir kahve molasından sonra Tesla müzesine gidiyoruz. Giriş 500 dinar. Burada bir rehber eşliğinde müzede ücretsiz bir tur atıp Tesla'nın icatları, fikirleri ve karakteri hakkında bilgi alabiliyorsunuz. Biz gittiğimizde İngilizce tur 1 saat sonra başlayacak dediler, yakınlarda gidecek bir yerimiz de kalmadığı için olsun anlamasak da izleriz dedik. Ve 5 dk sonra başlayacak tura katıldık ama oda nesi tur İngilizce oldu. Hakkında yaptığımız araştırmaların izlediğimiz filmlerin üzerinde burada yaptıklarını canlı canlı izlemek adam olan saygımızı bir kat daha arttırdı. Belgrad da kesin gitmeniz gereken yerlerden birisi.

Nicola Tesla Müzesi sunum 

Kablosuz Elektrik Akımı Deneyi



Müzeden çıkınca karnımızın da acıkması ile öğle yemeği için yakınlardaki bir pleskavitsa dükkanına gidiyoruz. Burası büyük meşhur bir restoran değil ama köfteleri harika. Pleskavitsa yaklaşık 10 cm çağında 1-2 cm kalınlığında kocaman bir hamburger köftesi. İnce bir pide nin ortası açılarak içine soğan ve kaymaktan oluşan sosu ile servis ediliyor. İsteğe göre birde acı biber. Bizim gittiğimiz yer cvijiceva caddesinin başlangıcında köşede ufak bir büfe yolun hemen karşında çaprazda bir benzilik mevcut. Oradan da bulabilirsiniz. Yemekler harika.

Pleskavitsa cı



Yemekten sonra Belgrad da görmek istediğimiz yerlerin çoğunu gezdiğimizi fark ediyoruz. Bu arada her yer yürüme mesafesi hiçbir araca binmenize gerek yok. 

Biz yürüyerek skadarlija caddesinde gidiyoruz.
Eskiden bu bölge kalenin içine dahil biraz daha fakir halkın yaşadığı bir bölgeymiş. Şimdilerde şehirin en popüler yerlerinden biri. Burada kısa bir tur ve akşam yemeği için rezervasyonumuzu yapıp (dva jelana isimli mekanı tercih ediyoruz. Akşam geldiğimizde doğru tercih olduğunu anlayacağız), buradan Strahinjica Bana caddesine geliyoruz. Yine cafelerin restoranların olduğunu bir cadde yalnız buradakiler biraz daha yeni ve konsept yerler. Bizde bu konsept mekanlardan biri süpermarkete oturuyoruz. Güzel değişik bir yer. Birkaç bira meyve suyundan sonra kalkıp biraz müze gezisi yapma niyetindeyiz. 

Skadarlija

Skadarlija

Supermarket

Supermarket


Etnografya müzesi ve önündeki studentski parkına giriyoruz. Parkın ters taraftan girişinde şeyh mustafa paşa türbesi diye bir türbe vardı. bizimkiler restore etmiş. Hakkında bir bilgim yok. Etnografya müzesi benim çok ilgimi çekmiyor. Kapıdaki kazulet teyzenin buz gibi tavrı da bunda etkili olabilir bilemiyorum.

Şeyh Mustafa Paşa Türbesi

Studentski Parkı

Etnografya Müzesi


Buradan henüz yağmurunda başlamamasını fırsat bilip Prenses Ljubica konağını dışarıdan fotoğraflayıp hemen karşısındaki Cathedral Kilisesine geliyoruz. Belgrad’ın tüm şehir resimlerinde yer alan bu küçük kilise görülmeye değer.

Prenses Ljubica

Cathedral Kilisesine


Hafif hafif başlayan yağmur henüz bizi korkutmuyor ama yağarsa ne yapacağımız hakkında küçük bir plan yapıp yeniden Republica Meydanına gidiyoruz. Etrafı seyredebileceğiz bir cafede biraz oturup yağmurun yavaşlaması ile birlikte akşam yemeğine hazırlanmak üzere otel gidiyoruz.

Republica Meydanı


Yol üzerinde her yerde görebileceğiniz zincir fırınlardan Toma da birer parça pizza ile yemek öncesi açlığımızı bastırıyoruz. Pizzalar çok lezzetli.


Akşam saat 8 gibi gündüzden yer ayırttığımız Dva Jelena’ da masamızdayız. Ön masada 8-9 kişilik bir erkek grup var. Önce acaba kalksak mı rahatsız olur muyuz diye düşünsek de adamların kendi halinde içip eğlenmesi umurlarında olmadığını gösteriyor. Hatta ilerleyen saatlerde iyi ki bu masada kalmışız diyeceğimiz çok komik bir sürü olay oluyor.





Yemekten önce şarap menüsünden garsonumuzun da yardımı ile şarap siparişimizi veriyoruz. Sırp şarapları gayet güzel.  Yemek olarak menü de çok fazla domuz var. Aslında merak ettiğimiz bazı yemekler oldu ama domuz olduğundan sipariş etmedik. Biz meşhur sırp et yemeklerinden cevapi ve gurmanska pleskavitsa söylüyoruz. Son derece lezzetli kocaman porsiyonlar. Yemekler ve içkiler harika ama daha harika olan tam bir balkan eğlencesi olması. Akordion, klarnet, tef, gitar, ve çello dan oluşan bir grup çalıp söylemeye başlıyor. Müzikler çok güzel, işin tiyatral kısmı da seyretmeye değer. Bizim önümüzde oturan gurup müzükçileri bildiğiniz bloke edip bütün gece önümüzde bize çalmalarını sağlıyorlar. Fark etmeden cümbüşün ortasında kalıyoruz. Arka masamızda yalnız bir japon geliyor bira ve çorba içiyor sevimli japon. Saatlerin ilerlemesi alkolünde etkisi ile sırp kardeşler masamıza geliyor beraber kadeh tokuşturuyoruz, kendi içkilerinden ikram ediyorlar. Daha sonra aynı hareketi Japon’a yapıyorlar hatta adamı masalarına alıyorlar. Kardeşe içki biraz çarpıyor tam hangover olayı J




Acaip eğlendiğimiz akşam yemeğinden kalkıp otelimize gidiyoruz. Akşam yemeği için sıcacık garsonları, samimi ortamı, lezzetli yemekleri, güzel şarapları, güzel müzikleri için bu mekanı %100 tavsiye ederim.
Yarın hava durumuna göre ya zemun bölgesine ya da Novi Sad’a gideceğiz.

BELGRAD GEZİ YAZISI 1.GÜN

Baharın kendini göstermeye başlaması ile kışın kapandığımız şehrimizden çıkmaya karar veriyoruz. Bunu için bir süredir uçak biletlerini takip ettiğim ve gitmeyi de istediğimiz Belgrad’ı tercih ediyoruz. http://www.flypgs.com/ deki kampanya ile aldığımız bilet ile (İzmir aktarması dahil, 2 kişi gidiş dönüş 600 tl ye aldık biletlerimizi) 26-29 mart da Belgrad’dayız. Biletten sonraki 2. Konu tabi ki otel. Otel için ben tüm seyahatlerde http://www.booking.com/ ‘u tercih ediyorum. Yine oradan şehir merkezinde hem ucuz hem de merkezi ve temiz olan hotel argo yu tercih ettik http://www.booking.com/hotel/rs/argo-garni.tr.html?sid=4b85c7425c6e4f8929041209643ddd1d;dcid=1;no_rooms=1;req_adults=2;req_children=0& 
Otel, Slavija Meydanı ile Hotel Moskova arasında. 
havaalanından otele transfer de çok kolay. Valizlerimizi alıp gümrük kontrolünden çıkmadan 50 eur bozduruyoruz. Havaalanın da 1 eur  117 dinar. Şehir merkezinde daha iyi bir kur ile bozduracağımızı biliyorduk ama “döviz bürosu bulabilir miyiz?” gibi endişelerimiz vardı o yüzden ne az olsun ne çok diye düşündük. Ama siz endişelenmeyin şehir içinde her köşede döviz bürosu var en kötü kur 119,5’. Hatta 120,5 dan bile bozduk. Dinarımızı da cebimize koyup dışarı çıktığımızda A1 numaralı minibüs kapıda bekliyordu. Ayrıca bir sürüde taksici “ gel abi atalım gideceğin yere” modunda çok da rahatsız etmeden tekliflerde bulundular. Biz ilgilenmediğimiz söyleyerek A1’e doğru devam ettik. Ücret kişi başı 300 rds, bu vasıta 20 dk da bir havaalanından Slavija meydanına kadar gidiyor. Ücreti araçta şoför topluyor. Şehir merkezine yaklaşık 40 dk da varıyor. Bizim otelimiz A1 in son durağı Slavija meydanına 10 dk yürüme mesafesi olduğundan bizim için çok rahat bir ulaşım biçimi oldu. Ayrıca geliş terminalinin bir üst katına çıkıp otobüs ile de şehir merkezine ulaşabiliyorsunuz, ya da “uğraşamam” derseniz taksiyi de kullanabilirsiniz, taksici abinin söylediğine göre 20 eur ya gidebilirsiniz.

Hava, seyahatimiz boyunca karşılaştığımız en güzel hava. Hatta montlarımızı otelde bırakıp çıkıyoruz (siz çıkmayın gece gündüz ciddi fark var gündüz 20 derece olan hava güneş battığında 8-9 dereceye kadar düştü). Yoldan geldik açız, Belgrad hakkında en çok duyduğumuz şeylerden biri olan yemekleri. Resepsiyondan öneri alıp otele en yakın merkez olan Slavija meydanına gidiyoruz. Aradığımız mekanın adı Restoran Lovac. Burası sembolünden de anlaşılacağı gibi av etleri sunan özellikle geyik etinin bolca olduğu bir yer.  Haritada işaretli olduğundan restoranı bulmak zor olmuyor. Nikola Tesla Müze’sine çok yakın. 
İçeriyi girdiğimizde “acaba buraya akşam mı gelsek” diye düşündük çünkü konsept sanki akşam daha bir şenlikli gibi duruyor. Belgrad da ilk girdiğimiz kapalı mekan olduğundan şaşırdık, sonra alıştık tabi hatta tatilde sigara içen insanlar olarak hoşumuza bile gitti. Burada kapalı mekanlar da cayır cayır sigara içiliyor. Birde sanki bütün Belgrad sigara ile doğmuş 7 den 70 herkes tüttürüyor. Menüyü inceledik den sonra işin içinden çıkamayıp garsondan da tavsiye alıyoruz. Öncesinde 2 kişilik soğuk başlangıç söylüyoruz. 


Başlangıç dediğime bakmayın çok aç olmasınız direk doyurur. 3 çeşit kurutulmuş et, 2 çeşit peynir, bir çeşit börek, biber turşusu içine krem peynir, kaymak, bizim paprikanın aynısı, birde bizde kuzuların kuyruk yağının kaynatılması ile oluşan kıkırdak ama sorduk bu kuzudan değil domuzdan yapılmış.  Kendisi çok hoşlanmadığımız bir hayvan olduğundan uzak duruyoruz. Ayrıca masaya gelen ekmek sepeti ayrı bir paragraf hak ediyor. Pastaneye girseniz poça diye alırsınız. Hem tazecik hem hepsi birbirinden leziz 4 çeşit çörek-ekmek karışımı bir sepet.

İçecek olarak gözüm şarap menüsüne gidiyor ama öğlen için bira tercih ediyoruz. Burada yerel biralardan Niksicko var. Tadı içimi yumuşak, alkolü %4 lerde hafif bir bira.

Ekmekler başlangıç derken aslında epey doyduk ama garsonun tavsiye ettiği masaya gelen yemekte sunumuyla ve tadıyla tam puan alıyor. Kızartılmış yufkaların içinde mantar ve soslu geyik eti. Anlatırken bir daha ağzım sulandı.





Yemeğimizi yedikten sonra aslında programımızda yine yakınlarda olan Aziz Sava katedrali ve Tesla müzesi vardı. Ama havanında güzelliğinden faydalanmak için sokaklarda yürüyelim kapalı yerleri yarına bırakırız diye düşünüyoruz. Çünkü yarın havayı yağmurlu gösteriyor accuweather. Bunlarda arkadaş 1 ay önce de aynıydı değişir düzelir dedik ama nerde… nokta atışı tutturdular.

Hedefimiz ,Tasmajdan ve içindeki St Marks Kilisesi, Sırbistan Ulusal Meclisi, Stari Dvor (eski saray) , Novi Dvor (yeni saray), Hotel Moskva ve Knez Mihaila caddesinden geçerek Kale ye ulaşmak. Yürümesi çok keyifli bir rota, ayrıca mesafede insanı bitirecek bir mesafe değil (tabi kale içinde kendimizi kaybedip oraya inelim buraya çıkalım deyince adım atacak halimiz kalmadı)

Rotamız doğrultusunda önce Tasmajdan’a uğruyoruz. Çok büyük olmayan ama eski olduğu ağaçlardan belli olan bir park. Genel olarak Belgrad yeşil bir dokuya sahip. Binalar yüksek eski görünümlüde olsa şehrin bir çok yerinde irili ufaklı parklar mevcut. Ayrıca çevresinden bizim şehircilik kafamıza hiç uymayan (!) koca koca ormanlar mevcut. Birde bu ormanlarından arasından geçen 2 dev nehir sava ve tuna. Neyse konumuza dönelim, Tasmajdan’ ın içinden geçerek St. Marks Kilisesi’ni görüyoruz. Sırp-Ortodoks kilisesi yapısı Bizans mimarisinin canlandırılması şeklinde yapılmış. Dışardan sade görüntüsü içeri girdiğimizde daha çok kendini belli ediyor.

Tasmajdan Parkı

TASMAJDAN İÇİNDEN St. Marks Kilisesi

TASMAJDAN

St. Marks Kilisesi


Çok yakınında Sırbistan Ulusal Meclisi var. Buraya gelirken yolda bir bina daha gördük bu ne ola ki diye bakarken posta binası olduğunu öğrendik. Baya büyük dışı da oldukça şekilli kale bu mu la diye bile düşündük o şekil yani. Meclis binası bulunduğu meydan güzel görünüyor. Ama işi daha enteresan kılan önündeki heykeller. İnsan ve at heykelleri benim gibi heykele çok merakı olmayan birine bile ilginç geldi. Meraklıların daha ilgisini çekeceğini düşünüyorum.

Sırbistan Ulusal Meclisi



Sırbistan Ulusal Meclisi




Meydanı ve yolu geçtikten sonra karşımızda Yeni ve Eski Saray uzaktan kendini belli ediyor.

Ulusal meclisin önünden Eski Saray


Barok tarzda olan bu 2 sarayı da yine heykeller süslüyor. Aralarında parkta çiçekleri ve çimenleri ile görselliklerini arttırıyor. 



Artık Terazije Caddesindeyiz, kaleye doğru yolumuza devam ederken solda Hotel Moskva mermer dış cephesi ile karşımızda. Benim binanın yapısından çok zamanında bir dünya ünlü insanın gelip burada kalması ilgimi çekti. Zamanında dediğime bakmayın zamanımızın Hollywood yıldızları da burayı tercih etmiş. Kimler kalmış bu Hotel Moskva da derseniz birkaçı şu şekilde, Albert Einstein'den Maxim Gorky'e, Mahatma Ghandi'den Pavarotti'ye, Brad Pitt'ten Kirk Douglas’a.

Hotel Moskva

Hotel Moskva Önündeki Havuz


Hotel Moskva dan kısa bir yürüyüş ile Knez Mihaila caddesinin başlangıcına geliyoruz. Gitmeden okuduğum yazılarda burayı İstiklale benzetmişler, nerden bakmışlar benzetmişler anlamadım İstiklalin küçük bir bölümü belki olur.  Ama kalabalık, sokak müzisyenleri, sokak sanatçıları açısından biraz andırıyor.

Knez Mihaila


Knez Mihaila


Knez Mihaila da Sokak Ressamı


 Birde Belgrad’ın birçok yerini güzel yapan bence en önemli faktör şehir de yaşayan genç ve dinamik nüfusun bu dinamizmi her yere yansıtması. İnsanlar neşeli, kıpır kıpır, güzelliklerinden bahsetmeye gerek bile yok. Harbi güzel insanlar. Bu konu ile alakası yok ama bir diğer dikkatimi çeken şey herkesin kucağında 2 çocuk olması, genç insanlar ama hepsi 2 şer 3 er doğurmuş. Onların cumhurbaşkanı bizimki ile aynı fikirde ise dediğini yaptırmış J. Bu genç nüfus yol üzerindeki her Cafe’yi doldurmuş havanında güzel olmasını fırsat bilip herkes sokaklara çıkmış.


Knez Mihaila caddesinden Kale Meydana doğru yürürken sağ tarafta Republic Square’i görüyoruz. Meydanın ortasında atının üzerinde Prens Mihailo Heykeli, eliyle İstanbul’u işaret ediyor. En bilinen özelliği Sırbistan da ki Osmanlı hakimiyetine son vermesi. Herhalde buradan gaza gelerek eliyle İstanbul’u işaret eden heykeli yaptırılmış. Heykelin arkasında Sırbistan Ulusal Müzesi göze çarpıyor. Yolun karşısında da Ulusal tiyatro mevcut. Osmanlı hakimiyetindeyken bir İstanbul kapsının da burada olduğu söyleniyor. Ama bağımsızlıklarının ilanından sonra Osmanlı izlerini ortadan kaldırırken bı kapıda yıkılmış. Meydan diğer yerler gibi kıpır kıpır. Eğer Knez Mihaila istiklal ise burasıda Taksim diyebiliriz. İnsanların buluşma noktası. Çevresin de yine cafeler publar tıklım tıklım. Biz çok oyalanmadan kaleye doğru yürümeye devam ediyoruz.

Republic Square


Kaleye Knez Mihaila üzerinden gelirseniz girişinizde İstanbul kapısından olacak. Diğer kapılara göre daha ihtişamlı ve merkezi olan kapıda bu. Kapının arkasından görünen saat kulesi de içinde olduğunuz atmosferi pekiştiriyor. Kale içinde gitmişken görmenizi önereceğim yapılar,

Ruzika Kilisesi: Küçük gül anlamına geliyor. Osmanlı döneminde barut deposu olarak kullanılmış.
Damat Ali Paşa türbesi: Çok ufak bir türbe ama ecdadımızın mezarı, gitmişken bir fatih-a okumak lazım
Sokullu Mehmet Paşa çeşmesi: Kaledeki ender Türk izlerinden biz gittiğimiz de bakımsızdı
Roma Kuyusu Tam olarak ne amaçla kullanıldığı bilinmiyor ama ürpertici. Hitchcock bile görmüş ve “ürpertici” bulmuş.
Victor Anıtı: 1928 de Selanik cephesindeki başarının sonrasında yapılmasına karar verilene çıplak adam heykeli. İlk önce şehrin merkezine dikeceklermiş ama sonra her gün bu çıplak adamı görmeyelim deyip daha az görecekleri bir yere dikmişler. Şimdiler de şehrin simgelerinden birisi.
Zindan Kapısı: Macarlar tarafından inşa edilmiş, Osmanlı fethinden sonra bu ismi almış.


Gün batımının yaklaşması ile kalenin Sava ve Tuna ya bakan bölümünde inanılmaz manzaralar oluşuyor. Nehirler sanki şehrin orta yerinde değil de bir ormanın arasından akıyormuş gibi çevresi yemyeşil ağaçlar ile kaplı. Fotoğraf çekmeye seyretmeye doyamıyoruz. 












Birde kale nehir kıyısından nasıl görünüyor diye düşünüp aşağıya iniyoruz. Uzun bir yürüyüş ile nehir kenarından aşağıdan da manzara muhteşem. 





Sava kıyısından uzun bir yürüyüş ile Knez Mihaila ya yeniden çıkma derdindeyiz bir şeyler yeyip içelim diyoruz ama yorgunluktan adım atamayacak hale gelmişken ilk korsan 2 nolu tramvay deneyimini yaşamaya karar veriyoruz. Hızır gibi imdadımıza yetişiyor. Yoksa o yokuşu tekrar yürüyerek çıkmak imkansız. 1 durak sonra caddenin başlangıcından tramvaydan inip az önce keşfettiğimiz bir mekana oturuyoruz. Cadde kenarında şarabımız tatlımız ile bu akşam yemeğini geçiştireceğiz öğlende sağlam yemişiz çok acıkmadık. 



Sonra yürüyerek otelimize geri dönüyoruz yol üzerinde ufak bir sürpriz ile karşılaşıyoruz. Londra da izlediğimi Mamma Mia müzikali bu akşam burada gösteriliyor. Biletler tabi ki çok önceden tükenmiş. Böyle bir araştırma yapmadığımıza biraz üzülüyorum ama tesellimiz Allahtan daha önce izlediğimiz bir müzikal olması.

2. gün yine Belgrad dayız...